Kasabın Santral Yatırımcısı Olma Devri Bitti
Alarko Holding Genel Koordinatörü Ayhan Yavrucu her önüne gelenin enerji yatırımcısı olmasından yakınıyor. Ancak hem düşük elektrik fiyatları hem de artan maliyetler bu alanda bir düzeltmeyi beraberinde getireceğe benziyor.
Alarko Holding, Türkiye'de müteahhitlik, enerji, iklimlendirme, gayrimenkul geliştirme ve turizm alanlarında faaliyet gösteren şirketleri bünyesinde barındıran köklü gruplarından birisi. Grubun CEO'su Ayhan Yavrucu, Bloomberg Businessweek Türkiye'nin sorularını yanıtladı:
Neler yapıyor Alarko Holding?
Yaklaşık üç milyon kişinin elektrik enerjisi ihtiyacını karşılayacak 1320 megawatlık Karabiga termik santralını bitirdik ve bu sene devreye aldık. En son teknolojiye sahip bir santral; çevre konusunda kimsenin diyecek en ufak sözü yok. Bütün ölçümler yönetmelikte belirtilen standartların altında. Son derece güzel bir tesis oldu, ama elektrik fiyatları Türkiye'de son derece düşük. Kur artışlarıyla daha da düşer. Ancak dünyada da kömür fiyatları artıyor. Şu anda doğalgazla, kömürle elektrik üretip de para kazanan yok.
Arz çok değil mi?
Arz fazla. Arz ihtiyaçtan fazla. Çok yatırım yapıldı.
Peki bu kadar çok yatırım nasıl yapıldı? Herkes basiretli tüccar gibi davranamıyor mu?
Türkiye'deki yatırımcı iş inşanı tipini anlatayım; yıllardır böyle. Türkiye'deki yatırımcı tipi bir zamanlar tekstildeydi. "Bu işin erbabıyım, bu işi biliyorum" demiyor. "Yeteneklerim, deneyimim bu alandadır" demiyor, "O yaptıysa ben de yaparım" diyor. Aynı sokakta birçok yatırım yapılıyor. Birçoğu battı, kapandı. Kalanlar sağlıklı bir şekilde yoluna devam etti, ama orada da ciddi bir sermaye kaybı oldu. Çok ciddi yatırımlar gitti. Ardından bu kafayla turizme girildi. Herkes otel, tatil köyü yaptı. Fiyatlar 20-30 eurolara indi. Niye? Çünkü Türk usulü gidiyoruz, bir fizibilite ile gitmiyoruz. O yaptı, bu yaptı; ben niye yapamayayım? Sakıp Bey ile yapılan bir röportajda okumuştum. Sormuşlar "Niye Kayseri'ye yatırım yapmıyorsun?" diye. "Niye yapayım ağam?" demiş. "Ben ne yapsam beş tanesi de aynısını yapıyor, o da batıyor ben de batıyorum." Türkiye'deki iş insanlarının çoğunda bilimsel verilere göre hareket etme yerine güdülerine, gördüklerine göre hareket etme durumu var. Turizm bitti, arkasından enerji geldi. Çok enteresan. Soruyorsunuz adama "Enerjide ne yapıyorsun?" diye. Hiç mübalağa etmiyorum, "Ağabey" diyor: "İşte böyle büyükçe bir kasap dükkanımız var. Bir de ondan sonra enerji santrali." Kasap dükkanıyla santralin ne ilişkisi var ya? "Ağabey yapalım dedik." Emin ol hiçbir faaliyetleri yok. Yaşadığım örnekleri anlatıyorum. "Bilmem nerede adam güneş enerjisi yapmış, yanına da 600 kilowatt'lık da biz yapalım dedik." İlgisi alakası olmayan bir sürü adam bu sektöre girdi.
Ne olacak? Batacaklar o zaman.
Ama burada devlete düşen şu: Devlet önce hedefleri, planı, programı belirleyecek ve bunlara uygun yatırımların yapılmasını denetleyecek. Onun üzerine geçmeye çalışanın önünü kesecek. Çünkü bu ülkenin 30 tane kaynağı yok. Oraya yanlış giden kaynak bir süre sonra ekonomik olarak tamamen değerini kaybedebiliyor, finansal açıdan sıkıntı yaratabiliyor. Devlet bu yönde bir fonksiyon ifa etmeli. Bu yönde bir düzen getirmeli.
Yön gösterici, denetleyici olmalı diyorsunuz.
Aynen. Serbest ekonomide piyasa kendi kendini düzeltir görüşüne katılmıyorum. Öyle bir şey yok. 0,1700'lerin hikayesidir. Piyasa kendi kendini düzeltirse 2007-2008 krizinde neden Fed piyasaya bu kadar müdahale etti? 3 trilyon dolara yakın parayı piyasaya çıkardı. Piyasa düzeltseydi kendini. Niye düzeltemedi? Piyasaya müdahale etmek zaman zaman kaçınılmazdır. Bu fiyatlarla elektrik piyasasının işi çok zor.
Başka ne yapıyorsunuz?
Yurt içinde, yurt dışında müteahhitlik yapıyoruz. Yurt dışında biraz müteahhitlik tarzımızı değiştirdik. Müteahhitlik tarzımızı değiştirmekten şunu kastediyorum: Gidip bir projeye doğrudan teklif verme şeklinde bir müteahhitliğin uzun vadede değil ama orta vadede biçim değiştireceğini düşünüyorum.
Nasıl biçim değiştirebilir?
Şöyle, bu biraz BOT'a (yap-işlet-devret), PPP'ye (kamu-özel sektör ortaklığı) dönüştü. Daha çok oralara ağırlık vereceğiz. Öbür şekilde işi yapıp yapamayacağı bile belli olmayan anormal bir fiyat rekabeti var. Ancak malzeme fiyatını karşılayabilecek teklifler veriliyor, ama adam işi alıyor.
Dışarda da oluyor mu bu?
Tabii. Rekabeti makul seviyelerde tutacak ve ekonomik olarak projeyi yapılabilir seviyede bir düzene kavuşturmak gerekiyor. Onun da yolu az önce bahsettiğim modeller. Biraz oraya geçtik. Bu modeller çerçevesinde en son Kazakistan'da Almati şehrinin çevreyolu projesini aldık. 735 milyon dolar yatırım yapacağız, 16 yıl işletip devredeceğiz. Romanya'da hem bunun gibi, hem de PP şeklinde bazı projeleri takip ediyoruz. Bunun gibi Romanya'da bazı projeleri takip ediyoruz. Rusya'da bazı projelere bakıyoruz. Yani müteahhitliğimizi biraz yatırımla birleştirmeye başladık. Yani yatırıma sermaye koyacağız, yapacağız ve işleteceğiz.
Türkiye'de ne var inşaatta?
Türkiye'de şu anda eski yöntemle yürüttüğümüz iki müteahhitlik projesi var. Bunlardan biri Mahmutbey-Kabataş, diğeri de Pendik-Tuzla metro projeleri. 23 kilometrelik Mahmutbey-Kabataş projesinin iki etabı ihale edildi. Mecidiyeköy - Kabataş hattını biz yapıyoruz. İki etabın toplam değeri 700-800 milyon euro civarında. Bizim yaptığımız Mecidiyeköy - Kabataş etabı yılın sonunda bitiyor. Deneme işletmesine başlanacak. Bu da birkaç ay sürebiliyor, ama iş bitmiş oluyor. Pendik-Tuzla metro projesi daha küçük. 13 kilometre olan bu projenin ihale değeri l milyar 600 milyon TL. Onun da 2020'nin sonlarında bitmesi lazım. Ben samimi bir şey söyleyeyim. Bu işlerde çok acele etmemek lazım. Neden? Bizim yaptığımız Mahmutbey-Kabataş metrosu diyelim Kanada'da çıksa ihaleye beş yılda biter.
Bizde ne kadar zamanda bitiyor?
Üç yıl.
Nasıl oluyor bu? Hep çalışıyor musunuz?
Tabii 7/24 çalışıyoruz. Kimse görmüyor ama yerin altında hakikaten inanılmaz bir çalışma oluyor. Ne yapılıp edildiğini bilmedikleri için bir gün bakıyorsunuz ki bitmiş, binip gidiyorsun. Metro türü yatırımların dezavantajı var. Vatandaş bilmiyor ne yapıldığını, ancak binince anlıyor. Aslında hakkını gerçekten teslim etmek lazım İBB'nin. Hakikaten bu altyapı yatırımlarına, özellikle ulaştırmaya ciddi para yatırıyor İBB. Bu metrolar bittiğinde İstanbul'un trafik sorunu önemli ölçüde halledilir. Belediye hakikaten olağanüstü çaba sarf ediyor. Onları çok takdir ediyorum. Hakikaten bu konuda paradan puldan esirgemeden veriyor ve yaptırıyor. Daha da çok proje çıkacak.
Metro projelerinde Yap-İşlet-Devret olmaz mı?
Olur. Bugün yaptığımız Mahmutbey - Beşiktaş Projesi'ni BOT yöntemiyle bundan altı-yedi yıl önce zamanın belediye yöneticilerine götürmüştüm. Çok sıcak bakmışlardı. Sonra bu hattı fizıbıl ve kârlı bulduklarından "biz yapalım" dediler. Ama bugün devletin her şeye yetmesi mümkün değil. Bana sorarsanız gerek de yok. İstanbul'un mesela otopark ihtiyaçları var. BOT yöntemiyle halledilebilir. Bir sürü yer altı, yol altı yerler var. Buraları vereceksin, adam yapacak, işletecek, geri verecek. Yani bu kötü bir şey de değil. İyi bir şey.
Müteahhitlik devam ediyor yani.
Tabii inşaata devam ediyoruz. İnşaat bizim esas işimiz. Yurt dışında Afrika'da Tanzanya'ya gidiyoruz. Tanzanya şu an çok çaba sarf ediyor. Tanzanya'da yol projeleri, demir yolu projeleri var, ama paraları yok. Para bulmaya çalışıyoruz; dünyanın önemli bankalarından, Asya'dan, Avrupa'dan.
Afrika'da çok Çinli var. Nereye gitsem Çinli çıkıyor, ama çok kötü iş yapıyorlar.
Çinliler aynen dediğin gibi. Afrikalılar birçok tesise ihtiyaçları olmasına rağmen Çinlilerden çok şikayetçi. İşçilik kaliteleri fevkalade düşük.
Ama para var.
Para var. Adamların 3 trilyon dolar ödemeler bilançosu fazlası var. Bu para Amerikan Hazine kağıtlarında yatıyor. Oradan getiriyor parayı, ama yaptıkları işler hem pahalı hem de kalitesiz. Şunu teslim etmek lazım; Türk müteahhitlik sektörü çok gelişti. Şunu açıkça söyleyeyim: Biz bir Amerikan, Fransız, İngiliz veya Alman şirketiyle her yerde çok rahatlıkla hem kalite hem fiyat hem de süre açısından rekabet edebiliriz. Bizde tek eksik finansman imkanlarının sınırlı olması. Ama şunu görmemiz gerekir; ödemeler bilançosu fazla veren bir ülke değiliz ki. Devletin kredilerle destekleyebilmesi için ödemeler bilançosu fazlası vermesi lazım. Biz her yıl 50-55 milyar dolar açık veriyoruz. Kredi bulmak durumundayız. Buna rağmen itiraf edeyim ki Eximbank harika işler yapıyor. İhtiyaca göre, imkanlarına göre kimine 100 milyon, kimine 50 milyon, kimine 30 milyon dolar veriyor; ama bu tür projeleri kendi kaynakları ve imkanlarıyla destekliyor.
Tanzanya'da hangi işin peşindesiniz?
Tanzanya'nın yanı sıra Uganda'da da iş peşindeyiz. Afrika geleceğin pazarı.
Ama paraları yok. Nasıl yapacaksınız?
Paraları yok, ama olacak. Bak şu yüzden olacak. Dünyada bugün yaklaşık 70 trilyon dolarlık GSMH üretildi. Dünya ülkeleri Afrika'ya belli bir kaynak ayırmak zorunda. Hem Afrika'daki insan yaşamının ortalama kalitesini yükseltmek hem doğayı korumak için. Bunun başka çaresi yok. Yoksa o göçleri önleyemezsin. O insanları orada tutacak, yerleşik düzeninde koruyacak kaynakları temin edip iş-güç sahibi yapmak zorundasın. Orada pazara entegre etmek zorundasın. Bunun başka bir çaresi yok. Pazarı entegre etmek limandan, demir yolundan, havaalanından geçer. Bunları yapmak zorundasın. Bunlara bakıyoruz. Bak altı-yedi yıl önce Afrika hiç konuşulmuyordu. Bugün gündemde. Ve ben eminim bir 10 sene sonra Afrika müthiş olacak.
Peki başka ne yapıyorsunuz? Turizmde varsınız.
Kıbrıs'ta büyük bir arazinin 49 yıllığına tahsisini aldık. Şu an orada daha önce yaptığımız projeleri tadil ediyoruz. Otel-tatil köyü şeklinde mix bir proje yapıyoruz. İzinleri ruhsatları aldıktan sonra da başlayacağız. Yeni Erenköy'de. Lefkoşe'den Karpaz'a giderken yol üstünde. Akdeniz'in en güzel yerlerindendir, muhteşem bir denizi var. Olağanüstü bir güzellik. Turizmi iyi biliyoruz, öğrendik. Çok kaliteli hizmet veren bir kadro oluştu. Bu, sadece bizde değil, Türkiye'de de gelişmiştir. Türkiye belli bir seviyeyi yakaladı. Tesisler olağanüstü güzel.
Önümüzdeki yıllarda başka iş kolu var mı, yoksa yine bu konularda mı devam edeceksiniz?
Bu arada PPP hastanelerle uğraşıyoruz ama henüz bir tane alamadık. Anormal fiyatlar ve rekabet koşulları ortaya çıkıyor. Alamadık ama yenileri çıkacak, takip ediyoruz. İnşallah birini tuttururuz. Kendimize göre bir fizibilite ve kârlılık anlayışımız var. Onun üzerinde fiyat veremeyiz. Şunu kastediyorum: Diyorum ki, bu mala en fazla 500 milyon dolar verebiliriz ama 700-800 milyon dolara çıkıyor. Fizibilite doğru veya yanlış diye bir şey söylemek istemiyorum. Bizim için ederi bu. Yalnız üzülerek söyleyeyim, maalesef birçok tesisteki fiyatlar, bizim fiyatlarımızın doğru olduğunu teyit ediyor. İhalelerde bir yarış atmosferi doğuyor. Bu kazanılacak bir yarış, at yarışı ya da spor müsabakası değil ki öne geçip birinci olayım.
Sonra yarışın ortasında gidiyorlar, şunu bunu ver diyorlar.
Doğru fiyat verip oradaki heyecana kendini kaptırmayacaksın. Piyasa tabiriyle bir stop-loss koyacaksın. Oraya geldiğinde fiyat, çıkacak. Bu kadar basit. Her şeyi alma mecburiyetinde değilsin. Bu benim değil, şirketin kültürü. Allah rahmet eylesin, Üzeyir ve İshak Bey'in bu şirkete yerleştirdiği bir kültür. Üzeyir Bey bize hep bir şey söylerdi ve laf çok doğrudur. Benim de hayatımda ilke edindiğim, arkadaşlarla bir konuyu tartışırken dile getirdiğim temel prensip şudur: Bir işi kısa vadede kârsızlık batırmaz, nakit akışının kötü oluşu batırır. Bu likidite olayı çok anlaşılmıyor. 94 krizinde nakitte olduğumuz için çok para kazandık. Utanarak söylüyorum bankalardan yüzde 8 bin faiz aldık. İşletmelerdeki nakit, insanın vücudundaki kan gibidir. Vücut ağırlığınızla kan ağırlığınız arasında bir orantı vardır. O orantı bozuldu mu, Allah korusun insan her türlü hastalığa açık hale gelir. Bağışıklık sistemini, sağlığını kaybeder. O kan azalmayacak.
Sizde bu anlamda bir sıkıntı yok, değil mi?
Allah'a şükür. Yani şunu demek istiyorum; kârlı diye her projeye girilmez. Proje kârlı olabilir ama projenin nakit ihtiyacı ürettiği nakitten fazlaysa o proje insanı çok zorlar. Ve bunu tersine çevirmek çok zor olur. Onun için ilk önce hep projenin nakit akışına bakarız. Ondan sonra ne kâr ediyor, yatırımımı karşılıyor mu karşılamıyor mu, alternatif yatırım alanlarına koysam getirir mi götürür mü hesabını yaparsın. Maalesef çoğu kez nakit akımı hesabına çok önem verilmediğini görüyorum. Bunu çok iyi yapanlar var, ama büyük kesim giriyor ihaleye, sanki spor müsabakasıymış da burun farkıyla kazanacakmış gibi artırıyor da artırıyor.
O zaman siz böyle devam edeceksiniz.
Hiçbir şey değişmedi. Bu şirketin prensipleri bellidir. İnşaata devam ediyoruz. Enerjiye devam edeceğiz. Tabii şu anda biraz yavaşladık. Güneş enerjisine yatırım yaptık 50-51 MW civarında. Onu büyüteceğiz, büyütmemiz lazım. Ama bu enerji fiyatlarıyla şimdi biraz nefesleniyoruz. Enerjide yatırım yapacağız dediysek gerçekçi olmalı. Bu enerji fiyatlarında biraz etrafa bakacağız "ne oluyor, ne bitiyor, nasıl gelişecek?" diye. Ona göre bir pozisyon alacağız.
Turizmde Kıbrıs'a önem veriyoruz. Onu geliştireceğiz. İnşaatta içeride, dışarıda, nerede olursa iş arıyoruz. Zaten sanayide ısıtma, soğutma, klima faaliyetlerimiz de devam ediyor. Piyasada iyi bir yerimiz, iyi bir yönetim kadromuz var. Arazi geliştirme, Yap-Sat işinde şu anda hiç stokumuz yok. En son elimizde beş tane villa vardı. Onu da geçen senenin sonunda sattık. Şu anda sıfır stoklayız.
Bilezikçi Çiftliği ne oldu?
Duruyor. Riva da duruyor. Bunlar önümüzdeki yılların projeleri. Büyükçekmece'de bin 800 dönüm kadar yerimiz var. Şimdi bunları önümüzdeki yılların projeleri olarak görmek gerekir. Çok büyük projeler. Gayrimenkul sektöründeki bu durum da bir süre sonra yukarıya doğru gidecek.
İlk altı ayı nasıl kapattınız? Çok şikayet edecek bir şeyimiz yok ama kurlar beklediğimizin çok üstünde. Doğruya doğru bizim böyle bir tahminimiz yoktu. Geçen sene Toroslar'da Adana'nın hemen kuzeyinde Karakuz barajını ve HES projesini bitirdik. 100-120 milyon dolarlık yatırım bu. Karabiga termik santralını bitirdik, 1 milyar 150 milyon dolar yatırım. 50 MW güneş enerjisi yaptık. Başka projelere 50 milyon dolar gibi yatırdık. Konya bölgesinde MEDAŞ dağıtımda her sene aşağı yukarı 300 milyon lira yatırım yapıyoruz ve rakam enflasyona göre artıyor.
Beş yılda yaklaşık 2 milyar lira yatırım yapmışızdır. Yatırımlar devam ediyor. Türkiye dinamik bir ülke. Çok enteresan işler oluyor. Onlara devam ediyoruz. Kurlar bizi de etkiliyor, etkilemez olur mu? Ama ben şuna inanıyorum: bir yerde bunların hepsi bir dengeye gelecek. Zaten piyasa ekonomilerinde dünyanın her yerinde aynı. Altı-yedi yıl enerji birikmesi gibi bir birikim oluyor. Fiyatlarda bazı sapmalar oluşuyor. Ondan sonra piyasa bu fiyat sapmalarını düzeltiyor.
Ya aşağı indiriyor ya da yükseltiyor...
Piyasa derken, kendi başına değil, devlet müdahalesiyle. Kendi başına fiyatı düzeltsin. Devlet de burada maliyet, para, vergi politikasıyla müdahale ediyor, düzeltiyor. Bunlar oluyor hep; dünyanın her tarafında oluyor.